Ana Sayfa
Hakkımda
Kitaplarım
Alternatif Eksenler
Harşit Çepnileri
Bahçecik Tarihi
Köşe Yazılarım
Şiirlerim
Tebliğ-Konferans
Haberler
Fotoğraf Galerisi
Ziyaretçi Defteri
İletişim
Her türlü sorunuzu buradan sorabilirsiniz.
KÜRTÜN; 630 YILLIK HİKÂYE - I
KÜRTÜN; 630 YILLIK HİKÂYE
“Mahallî bir hüzne vurulacak omuz
Belki bir numaralı sorumluluğumuz”
İnsanların hikâyesi insanlık öyküsüdür. Kişioğlu önce kendini bilmeli sonra çevresini. Ve ömrün anlama bürünen bütün noktalarını pergellemeli. Pergelin sivri ucu yereli kucaklamalı, geniş ağzı ise evrensele taşmalı. Ve varolduğumuz yerden başlamalı.
Altıbuçuk asırlık bir hikâye az değil. Tarih med - cezir manzaralarından ibarettir. 1380’lerden 2010’lara süzülen Kürtün’ün inişli çıkışlı öyküsü hem ilginç hem de ibretli.
“Kim olduğunuzu ararsanız / Gölgenize bakın anlarsınız” demiş ya şair. Madem ki tarih toprağın teridir; öyleyse her yöre geçmişini günümüzde yeniden terlemelidir. Zira köklere ulaşmak göklere ulaşmak gibidir. Ve bir beldenin damarlarında dolaşan cansuyu geçmiş zaman labirentlerinde damıtılır kimlik suretinde.
Kürtün tarihi şaşırtıcı bir çeşitliliğe ve derinliğe sahiptir. Öyle ki Ortaasya’nın kültürel kodları ile küresel esintileri 21. yüzyılda Kürtün’de bir semt pazarında birlikte okuyabilirsiniz.
Dahası, Kürtün Karadeniz Bölgesi’nin kilit taşıdır. Yaylacılık - Türkmenlik, Kadırga - kemençe, silah - horon, ocak - şeyh gelenekleri Harşit Havzası’ndan yayılan ve bugün Karadeniz Türk kültürünün temelini oluşturan ana ayaklardır.
A – KÜRTÜN İSMİNİN ETİMOLOJİSİ ve DEĞİŞİMLERİ
Kürtün kelimesinin birkaç değişik anlamı bulunuyor. Birincisi; Büyük Türkçe Sözlük, Büyük Sözlük gibi sözlüklerde geçen ‘eşek ve katır gibi hayvanların semeri’ şeklindeki anlamdır. Coğrafî konumundan kinaye halkın tabiriyle ‘eşek semerinin ters çevrilmiş şekli’dir Kürtün. Yani iki büyük dağ arasındaki sıkışmışlığın teşbih adıdır. Yalnız bu hâl, Gümüşhane Vilâyeti’nin hem İl Merkezi hem de Torul İlçesi için de geçerli addedilir.
İkincisi ve daha çok kabul göreni kelimenin etimolojisiyle alâkalıdır. Kar ve küre(-mek) kökünden geliyor. Türk Dilinde ‘kürtün’ sözcüğünün ve türevlerinin benzer anlamlarını şöyle sıralayabiliriz:
Kürtün; rüzgârın çukura yığdığı kar
Kürtük; dağdan yuvarlanan kar kümesi
Hürtük; kayan kar yığını, çığ
Kürtün; tipinin yığdığı kar
Kürtüm; rüzgârın çukurlara doldurduğu kar yığını
Kürdük; rüzgârın karı sürükleyip çukura doldurması
Macar tarihçi Rasonyi’ye göre “yeni düşen kar” anlamında olan ‘kürt’ kelimesinin türevi olan ‘kürtün’ Macarcada; “donmuş, çabuk erimeyen kar”, Moğolcada da; “kör - kalın kar” gibi anlamlara geliyor.
Ortalama bir netice olarak ‘çukura dolmuş kar yığını’ diyebiliriz.
Cumhuriyet tarihimizde Kürtün olarak var olan beldenin ismi Osmanlı salnamelerinde (yıllık) aynı isimle geçer: Vilâyet-i Kürtün. Bu isim bazı Osmanlıca kaynaklar ve haritalarda ‘Lortun’ olarak da okunmuştur.
Kürtün Kaza veya Nahiye merkezinin adınınsa başlangıçta Demirkapı tarafındaki Cizere Deresi’nden dolayı ‘Cezre’, zamanla da halk ağzında ‘Cayra’ şekline dönüştüğü kabul edilir.
Heyelan ve seller Cayra’yı da silip götürünce Kürtün ismi Harşit Çayı boyunca 5 km. kuzeydeki Uluköy’e taşınmıştır. 1992 yılında Süme, Konacık, Çayırçukur ve Karaçukur köylerinin de birleşmesiyle ikinci bir belediye olan ve toparlanma sürecine giren Cayra, tarihinden cesaret alan bir kararla adını ‘Özkürtün’ olarak ilân etmiştir.
B – KÜRTÜN’ÜN TARİHSEL SERÜVENİ
Kürtün’ün tarihî hikâyesini 14.yy’ın II. yarısından itibaren başlatıyoruz. Ne ki Kürtün’de tarih o yüzyıldan önce de vardı. Zira madencilik sektörünün tarihî ve coğrafî zemine düşürdüğü notun büyüklüğüyle doğru orantılı olarak Gümüşhane / Harşit havalisi MÖ 3 binlerde Haldi’lerden Selçuklulara kadar Asurlular, Hititler, Urartular, Kimmerler, İskitler, Medler, Persler, İskender, Pontus, Roma, Hazar, Emevî, Abbasî ve Bizans gibi çeşitli devlet topluluklarıyla birlikte insanların yerleşimine ve geçimine mekân olarak vardı.
Aslında her şey Pasinler Savaşı’nın (1048) Selçuklu Türklerince kazanılmasıyla başladı. Sonra da su gibi akan Oğuz akınlarıyla sürdü. Ki bütün Anadolu tunç yürekli, rüzgâr yeleli Türkmen akıncılarının nal izlerini gördü. Maveraünnehir’den, Türkistan’dan, Horasan’dan, İran’dan ve Azerbaycan’dan tüm Oğuz boyları sanki randevu vermişçesine Anadolu’yu yurt kılmaya geliyorlardı.
Ekonomik ve stratejik önem arzeden Harşit Havzasını Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in kumandanlarından İbrahim Yınal fethetti (1058). Aynı zamanda fetihten 10 yıl kadar önce bölgeye Nişabur üzerinden yoğun bir Türkmen göçü olmuş ve bunu da yine İ.Yınal sevk ve idare etmişti.
Bu dönem Anadolu’daki ilk Türk Beylikleri dönemidir ve Anadolu’nun Türkleşmesi – İslâmlaşması yolunda ilk sağlam temellerdir. Sonrasında Anadolu’da ilk Türk Devleti olan Anadolu Selçukluları gelirler ve buraları alırlar. 2 asırlık bu hâkimiyeti Moğol asıllı İlhanlıların 1243’te Kösedağ Savaşı’nda Selçukluları yenmesi noktaladı.
Bu karmaşadan Trabzon Rum Devleti istifade etmek istedi. Ama karşılarına Çepni Türkleri çıktı. Çepni deyince durmak ve ayrı bir başlık açmak gerekiyor. Çünkü Kürtün tarihi biraz da Çepnilerin tarihi. Ve biz de Kürtün’ün tarihsel serüvenini işte buradan başlatıyoruz.
C – ÇEPNİLERİN KISA TARİHİ
Türkler; dünya tarihinin en çok devlet kuran / en teşkilatçı milleti, Oğuzlar; Türk Milletinin tarihinde en büyük rolü oynayan boyu, Çepniler; Oğuzların 24 boyundan biri ve en savaşçısı. Hatta ‘Çeharum Çepni’ yani nerede yağı (düşman) görürse hemen savaşır. Ünlü İlhanlı tarihçisi Reşideddin, Câmiü’t-tevârih adlı eserinde Çepni kelimesinin anlamını işbu sözcüklerle anlatıyor.
Büyük tarihçimiz Faruk Sümer ise “Çepniler, Türkiye Türklerinin ataları olan Oğuzların 24 boyundan biridir. Ve Anadolu’nun bir Türk Yurdu olmasında en büyük rolü oynayan boylardan biridir. Çepniler, Giresun’dan Batum’a kadar uzanan Doğu Karadeniz bölgesinde de yurt tutarak bu bölgede Türklüğü hâkim kılmışlardır. Çepniler oynadıkları bu büyük rollerle Türk Milleti’nin güven ve minnetini kazanmışlardır.” diyor
Çepni, Oğuz Han’ın torunu ve Üçok’lardan Gök Han’ın oğludur. Diğer karındaş boyları da Bayındır, Peçenek ve Çavundur’dur. Çepni adı ilk olarak 11.yy’da Kaşgarlı Mahmut tarafından kaleme alınan Divan-ı Lügati’t-Türk’te 21. Oğuz boyu olarak ve karışmamaları için at ve koyunlarına vurdukları ‘L’ ve ‘l’ harflerinin birleşimi şeklindeki damgalarıyla verilmişti. 15.yy Osmanlı tarihçisi Yazıcıoğlu’na göreyse Çepni, ‘sınır koruyucusu’ demektir ve damgaları da ‘T’ şeklindedir.
Câmiü’t-tevârih’de 16. Oğuz boyu olarak sıralanan Çepnilerin ongunu (sembol hayvanı) ‘sungur’dur. Sungur, bir yırtıcı kuş olan doğan türünün en ünlü avcı kuşudur ve akdoğan olarak da bilinir. Doğu Karadeniz Tarihi’nin yazarı Ali Sırtlı, bugün Karadeniz’de yaygın olarak yaşatılan ‘atmacacılık’ geleneğinin bu bölgeyi Türkleştiren Çepnilerden kaldığı görüşündedir. Hatta Çepni kelimesine ortak olarak yüklenen ‘savaşçılık’ anlamını da Karadenizlilerdeki ataklıkla ifadelendirir.
Çepniler, diğer Oğuz boylarıyla birlikte 10.yy’da Batı Türkistan topraklarında (Maveraünnehir ve Harzem) kendiliğinden İslâmiyeti kabul ettiler. Ve zamanla Türk+iman (iman etmiş Türk) kelimelerinden bozma Türkmen sözcüğüyle anılmışlardır.
Oğuzlar/Türkmenler, 1071 Malazgirt Zaferi sonrası yurt edinmek niyetinde oldukları Anadolu’ya yoğun bir göçmen akışı sağlamışlardır. Bu kesif Türk göçleri sonraki yüzyıllarda da sürecektir. Çepniler, Anadolu’ya yoğun olarak gönderilen Türkmen boyları arasındadır.
Bilhassa uç bölgelerine ve sınır boylarına gaza düşüncesine uygun olarak yerleştirilen konar-göçer Türkler içinde kalabalık olarak Çepniler, en çok Trabzon Rum Devleti’ne akınlar yapması amacıyla Selçuklu Sultanlarınca Yukarı Kelkit ve Sinop havalisine yerleştirilmişlerdir. Özellikle geçim kaynakları bakımından kırsal bölgelere yerleştirilen bu boylar, kimi zaman sayı açısından hesaba katılmamışsa da yerleşik hayata da geçerek zamanla kırlık bölgeler gibi şehirleri de Türkleştirmişlerdir.
Sene 1277. Moğol baskısı altında olan Anadolu çeşitli beylerin ve devletlerin hâkimiyet mücadeleleri arasında derin bir bunalım içindedir. Fırsattan istifade ticarî açıdan önemli bir liman olan Sinop’u ele geçirmek isteyen Trabzon Rum Hükümdarı Giorgi, bir donanma ile denizden şehri kuşatır. O zamana kadar denizcilikten pek anlamayan ama oldukça teşkilatlı ve kalabalık olan Çepni Türkleri (Türkân- Çepni), Sinop’taki gemilere binerek düşmanı denizde karşılayıp ağır bir bozguna uğratmışlardır. Bu savaş Çepnilerin Anadolu’da kazandıkları ilk zaferdir.
1280 sonlarına doğru Bayram Bey komutasındaki Çepniler, Ünye yöresini fethedip yaylalarına yerleşmişler, hatta buradan Giresun ve Trabzon üzerine akınlar düzenlemişlerdir. Bayram Bey, 1313 yılında Ordu’yu alarak kendi adın taşıyan bir Çepni Beyliği (Bayramlı) kurmuştur. Trabzon Rum hükümdarlarıyla çetin bir mücadeleye giren Çepniler, 1346’da Erzincan Hâkimi Âhi Ayna Bey, Bayburt Hâkimi Rikabdar Mehmet Bey ve Akkoyunlu Hükümdarı Tur Ali Bey’le ittifak yaparak Trabzon kalesini 3 gün boyunca muhasara etmişlerdir.
Sinop Çepnileri doğu istikametinde, Karadeniz boyunca Giresun’a doğru kazandığı kıyı bölgeleri Türkleştirerek ilerlerken bu sırada Yukarı Kelkit Çepnileri de Harşit Vadisi boyunca kuzey istikametine ilerlemişler ve Kürtün havalisini yurt tutarak yerleşmişlerdi. Kürtün’ün 6,5 asırlık öyküsü tam da buradan başlıyor.
Ana Sayfa|
Hakkımda|
Kitaplarım|
Alternatif Eksenler|
Harşit Çepnileri|
Fotoğraf Galerisi|
Ziyaretçi Defteri|
İletişim|
Tasarım & Hosting
Atak Domain